cuma günü 1001 belgesel film festivali başladı malumunuz. güç bela edinebildiğim dünkü programdan kuşatma adlı belgeseli izledim. şair'in ölümü ve mechanical love filmlerini merak ettiysem de, yoğun iş tempom (ütü, bulaşık vb.) nedeniyle yetişemedim onlara.
film, ikinci dünya savaşında yaklaşık üç yıl süren st. petersburg kuşatmasında şehirde olup biteni, sovyet hükümetinin arşiv görüntüleri aracılığıyla anlatıyor. yönetmen, kuşatmayı anlatırken üst ses ya da müzik kullanmak yerine, orijinalinde sessiz olan görüntüler için ortam sesi üretme yöntemini seçmiş. kentin uğultusu, patlamalar, motor sesleri dünün görüntüsü ve bugünün sesiyle çıkıyor karşınıza. matematiksel bir işçilik diye düşünürken adamın matematiğin ağa babası üzerine eğitim gördüğünü de öğrenmiş oldum sonradan.

filmin teknik yapısındaki bu deney üzerine düşünmek keyif verici tabii. içinde durağan birkaç ögenin yer aldığı basit bir görüntüde bile doğal sesi yakalamak için yüzlerce ayrıntıyla boğuşmak zorunda kalındığı açık. hep eksik kalan bir şeyler var dikkatli bakarsanız. bu halde hayatın sanatı taklit etmesinin nedeni, sanatın hayatı taklit edememesi ihtimali olabilir mi diye soruyoruz şehrin büyük düşürünlerine.


11 aralık'a kadar sürecek festivalde başka tesadüflerle karşılaşmak dileğiyle, iyi pazarlar dilerim. şimdi gerçekleri görme zamanı. çamaşırlar birikmiş. pöf.
iliketrains - we all fall down
[silindi]
veba ve kendini dış dünyadan yalıtmak gibi başlıklar etrafında dönüyor şarkı. konumuzu bir başka boyutta ele aldığı fikri uyandı kafamda. kadehlerdeki metafor izlerinde aradım seni dün gece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder