Pazar, Kasım 29, 2009

fwd: fwd: fwd: fwd: gülmekten yarıla...


bu sene içtimai hayatımızın baş köşesine yerleşen bir sözle tanıştırmak istiyorum sizi. 'aynen öyle'.

her sorunun değişmez kesinlikteki yanıtı. aynen öyle, canım. aynen öyle, beyefendi. bu kadar keskin bir mutlaklık nasıl oluyor da herkese malum oluyor acaba? her şey aynen öyleydi de bir ben mi maldım bunu göremeyip sorma ihtiyacı hisseden?

hayır! bin kere hayır sevgili dostlar! işin aslı, dünyamız uzaydan gelen habis sözcüklerin istilası altındadır. bu sözcükler sinsice insanların beyinlerine sızmakta ve hem zahirde hem hakikatte social networking adı verilen saadet zinciri vasıtasıyla son sürat yayılmaktadır. farkında olmadan takındığınız o bilgiç yüz ifadesine eşlik eden aynen öyle'niz, sizin de artık kontrol altında olduğunuzun açık kanıtıdır.

hiper-iletişim çağıyla birlikte bilgi otobanında hastalığın katedeceği mesafe de kısalıyor artık (burda ne demek istediğimi sanırım anlamadım). lanet olsun! evin etrafını sarmışlar. geliyorlar! bu kez benim için geliyorlar! hayıııırrr!

Cumartesi, Kasım 28, 2009

bin parça

gerçekten önemli icat üstadım. harddiskteki one piece erzakı tükenince yutüp'e giriş. lastik çocuk, lastik dizi. uzadıkça uzuyor.

the pogues - sea shanty
[silindi]

muhtasar beyanname

aralık ayının baş göstermesiyle birlikte ocak ayı sonuna kadar sürecek ikibindokuz yılının en vıdı vıdıları işkencesi başlıyor efendim. bayıltana kadar geçmiş yıl muhasebesi yapılacak her yerde. dahası bu yılla birlikte ikibinlerin ilk on yıllık dilimini de aşağı yukarı yemiş durumdayız. bunun anlamı on yılı kapsayan başka listeler demek oluyor ki kaçacak delik bulmak mümkün olmayacak. bence on yılın en önemli şeysi yutüptür. evet.

smog - cold blooded old times
[silindi]

Salı, Kasım 24, 2009

morfiy



bir süredir sağda solda adını duyduğum morfiy'i izledim nihayet. filmin referansı bulgakov olunca ironiden, rus milletinin o dönemki hal-i pür melalinden (sırıtma! bu hala senin hikayen), çırılçıplak insanlık hallerinden hakkıyla söz eden bir film bekliyordum. gel gör ki anlamsızca parçalara ayrılmış (hem hikaye hem de insanlar parçalanıyor gerçekten de), her bir parçada tanıştırıldığımız karakterlerin prematüre kaldığı, o tarihte yaşanan toplumsal gerilimden bir bok anlamadığımız, daha çok bolca kan ve et gösterme niyetinde olduğunu sandığım, bununla birlikte istismar sineması estetiğinden de uzak bir film var ortada. sürekli tekrar eden o rus müziği de bir noktadan sonra kabak tadı veriyor. yine de rusya manzaraları ve dekorlar için göz atmakta yarar var. yarar var, ama neye yarar bilemiyorum.

(gogol girer.) - işte böyledir rus insanı sevgili mişa. bir yabancı uzak ülkeleri bile rus diyarına çevirirken (cronenberg'den mi söz ediyor?), rusya'nın orta yerinde kendini anlatmaktan acizdir benim yurttaşım.

morphine - cure for pain
[silindi]

Cuma, Kasım 20, 2009

mürekkep kahve

- kahveniz.
- teşekkür ederim.
- elinizde kitap görünce kahve kesin sizindir dedim içimden. yanılmamışım. ben kitap delisiyimdir de.
- ne güzel.
- burada okumak zor olur, gürültülü burası.
- sadece göz atıyorum.
- size bir tavsiye, kitapların konusunu öğrenmek isterseniz arkasını okuyun. ben hep öyle yapıyorum (kitaba uzanıp arkasını gösteriyor).
- oh... (oh be birader)


okumadan kitap eleştirisi diye bir bölüm vardı şizofrengi dergisinde. fatih altınöz yazıyordu. kitap olarak da yayınlandı. görürseniz arkasını okumadan geçmeyin. hatta alın, gidin starpaks'a oturun. bu sene de yaklaşan kurban vesilesiyle konsept değişmiş, kap kacak kırmızı olmuş. we wish you a merry kurban.

the books - smells like content
[silindi]

mesajlara şarkı ekleme konusunda ilham kaynağım tabii ki tom verlaine. onun kadar iyi kıvıramıyorum bu işi, o başka. kendisine teşekkürü borç bilirim. şerif yakalayana kadar devam.

sleep furiously


göz alabildiğine geniş çayırların ortasında, elinde bastonu çan çalarak ilerleyen bir adamın görüntüsüyle açılıyor sleep furiously. sonra okul. bir avuç öğrenci el işi dersinde, okul bahçesinde, yemek masasında. sonra yine yeşil. saman balyaları paketleniyor birer birer. telaşlı adımlarla evinden çıkan bir kadın gözüküyor ardından. komşusuna hal hatır sorup kiliseye doğru yola koyuluyor. kürsüyü derleyip toparlamak için. okul. müzik dersi. tarlalar. saman balyaları... bize neler olup bittiğini anlatacak biri lazım. o da görünüyor işte tepede. ekranı bir uçtan bir uca katederek kasabaya iniyor gezici kütüphane görevlisi john jones (okunuşunda ritm duygusu barındıran adların iyi anlatıcı olduğuna dair fonetik inançlarım var).

gideon koppel'in yönettiği belgesel, galler'de yer alan trefeurig kasabasını anlatıyor. kasabada okul binası kapanmak üzere. eski usul üretim biçimleri, son model dünya düzeninin hızına ayak uyduramıyor. trefeurig yok olmak üzere. kırsal yaşamın gündelik gerekleri, sosyal etkinlikler normal seyrinde devam etse de, ölümün eşiğindeki kasaba zihinleri kemiriyor.

sanılabileceğinin aksine bir köy romanı değil sleep furiously. eskiye özlem, kaybolana ağıt gibi keyif verici maddelerin tuzağına düşmüyor koppel. geçmişi insanların anlattıklarında duyuyoruz yalnızca (renksiz yeşil düşünceler?). zamandan geriye kalan tek şey anılarsa, bırakalım kim yaşamışsa onun anısı olmaya devam etsin. anıların dışında, onu çevreleyerek sonsuz güzellikte akıp geçiyor sesi ve görüntüsü iç içe duran zaman. ve öfkeli uykunun sonunda dünya patlamayla değil iniltiyle son buluyor. filme adını veren chomsky, yapıyı doğru kursan da anlamdan yoksun olabilir derken böyle bir şey düşünmüş müydü bilmiyorum. yapıyı anlamlı kılan onu sarıp sarmalayan zaman olabilir mi hocam?

aphex twin - desson kalef
[silindi]

filmin müzikleri aphex twin'e ait. richard d. james, artık aphex twin adıyla müzik yapıyor mu ki diye sorarsanız müzik dünyasını takip yeteneğinize hayran kalır, devamında parçaların saw2, drukqs ve i care because you do albümlerinden alındığını söylerim. adamın büyük hayranları, filmdeki tüm seslerin richard d. james tarafından yaratıldığı yolunda bir söylenti çıkarırsa inanmakta güçlük çekmem.

son olarak, sleep furiously'yi izlemenizi tavsiye etme cesaretini bulsam da kendimde... sadece cesaretini bulabilirim. tavsiye edemem.

Çarşamba, Kasım 11, 2009

bir arkadaşa sçıp çıkacaktım

devlet size verdiği hizmeti nasıl değerlendirdiğinizle ilgilenmez. önemli olan orada bulunma iradenizdir. yanında beklemek de ne oluyor sayın yurttaş?