Cuma, Nisan 23, 2010

yirmiğüçniysan


23 nisan çocuk bayramı kutlama törenleri. öğrenciler, her biri ayrı telden çalarak ece ayhan şiirleri okudu. kaymakam bonnie 'princess' billy, koltuğuna oturan çocuğa el emeği göz nuru, okunup üflenmiş b.p.b. plağı armağan etti. çocuklar bayram tebriklerinin ardından 'anlatılmaz bir kılıçtır kuşanmış taşırım belimde karaduygululuk' sözleriyle huzurdan ayrıldılar. içlerinden biri 'hell yes, i see an unbearable lightness!' diye bağırdı. tören, kalabalığın sessizce dağılmasıyla sona erdi.

palace music - the brute choir

Salı, Nisan 20, 2010

alexia

"resmi evrak bu. üzerinden geçemeyiz. sen iyisi mi, yeniden hazırla." resmi evrak... kağıdın mürekkebi dağılıyor gözümün önünde. kitlesel kabusun parçalanmış notlarıyla dolu odanın duvarlarını kaplayan dolaplar. unutulmuş bir dilde kaleme alınmış hepsi. ne zaman ortaya çıktıklarını ya da ne anlama geldiklerini bilen kimse yok. kadim zamanlardan kalma kutsal bir metin gibi inanmaya devam ediyoruz ama. bu karanlık okyanusun ortasında kendi ellerimizle yarattığımız kağıttan adacıklarda yaşamaya çalışmak birinci görevimiz.

dead letters spell out dead words - no words

Çarşamba, Nisan 14, 2010

devlet ve ben


blumfeld - l'etat et moi

Perşembe, Nisan 01, 2010

tereddütler

sabahları yerin altına kazılmış tünellerden geçerek işe ulaşmaya çalışırken, beyin damarı açma egzersizlerimi bir süredir autechre'nin yeni albümü eşliğinde gerçekleştiriyorum (cümlenin kendi ekseni etrafında tapınırcasına dönen şaşmaz vurgusu, el6 pazar ekinde 'ses gurmeniz seser odiyo sizler için yazdı' başlıklı bir köşeye konuşlanmak için yeter sebep). her sabah tekrar eden bu eylemdeki temel itkinin, bedenim ve zihnim arasındaki uyumu mesai saati başlamadan mükemmele yakın bir noktaya getirerek, emeğimin gün içinde maksimum derecede 'sağılmasını' temin etmek ve böylece toplumun faydalı bir bireyi olabilmek amacını taşıdığı söylenebilir. gezegenimiz makinelerin istilası ile karşı karşıya kalır da, kendimi savunmam gereken distopik bir durum ortaya çıkarsa, 'ben de sizdenim kanka!' diye ortaya atılır, kanıt olarak da bunu öne sürerim. insanlık? senin için kendimi daha fazla yoracak değilim. sürekli kendi adını sayıklayan kas yığını bir gerizekalının önderliğinde özgürlük mücadelesi vermek istersen saygı duyarım demek isterdim ama yığınların arasında ezilip büzülen varlığını buradan seçemiyorum ki. tecahül-i arif is bliss, ya da öyle bir şey.

fakat hemen sinirlenmeyiniz. altı üstü bir teori. varsayım. adı üzerinde değil, yanıbaşında. varsay. yok. içimde kör topal yaşamaya devam eden duygular var hala. bu duygulardan birini senin için özenle seçip çıkarıyorum. ve robot teorim yerine bunu uygulamaya karar veriyorum olayımıza. kulaklarımdan taşan müzik, kendimi suya bırakmadan önce ya da suyun içinde, seninle aramda bir 'ses duvarı' oluşturmaya ya da ne bileyim, 'ara bölgeler', 'kaçış delikleri' açmaya yarıyor.

hayır sevgili dostum, hayır! şaka ediyorum. seni ben pek çok, pek çok severim. bu yazıda nisyanım sana değil. mp3 çaların içinde köşe bucak saklanıp ortalıktan kaybolan ama bugün varolduklarını yeniden hatırladığım seslerdir nisyanımın hedefi. farklı zaman ve mekanlarda kazara kayıt tuşuna basmam sonucunda kaydedilmiş ortam sesleri. birinde, uzun süren karayolu gürültüsünden sonra uğultulu koridorlar arasında dolaşıp (bir cenazenin arkasında ağır adımlarla yürüyormuşum izlenimi uyandıran ritmik bir ses duyuluyor bu anlarda. oysa hiç de öyle yürümem.) devlet dairesinin hararetli keşmekeşinin ortasına atıyorum kendimi. işim bittiğinde süratle aynı yoldan geri dönüyorum. boğazımı temizliyorum birkaç kez. sigaradan olacak. bir tanesi girerken, diğeri de çıkarken olmak üzere toplam iki asansör sahnem var. uğultu kesiliyor kabinin içinde. telefonla konuşan bir adamı dinliyoruz. ben susuyorum. konuşmam gerekmiyor. yalnızım. küçük rol yoktur, küçük oyuncuyum. diğer kayıt, yaklaşık yetmiş yedi dakika süren bir yolculuk hikayesi. opus magnum'um. şimdilik. vapurda başlıyor. indikten sonra tren garının anonslarını, turnikelerin elektronik mıyıklamalarını duyuyoruz. ardından bunca yıl nasıl dayanabildiğime şaşırdığım sıkıcı banliyö yolculuğumun tamamına tanıklık ediyoruz. seslerin zihnimde uyandırdıkları görüntü net ama başkası için böyle olmayacağı açık. ne de olsa yol da benim, menzil de. yol dediğin şey tereddütlerdir diyen kafkaesk bünyeler, birleşiniz ve tüm tereddütlerinizin ses karşılıklarını bularak kendi dilinizi oluşturunuz. sonra da neyi ele geçirecekseniz geçirin.

sözünü ettiğim iki kaydı burada yayınlayabilmem için fazlalıkları kırpmak gerek. şu anda uğraşamayacağım. ama elinizi boş göndermiyoruz. yazıhanedeki masamda yaptığım küçük çaplı sefanın kaydı, 'son kullanıcı'nın emrine amadedir. çalan şarkıyı (ilk?) bilene, yılların ganyancı tecrübesiyle babamın bu cumartesi günü veliefendi'de gerçekleşecek yarışlar için yaptığı tahminlerden oluşan altılı kuponu hediye.