Pazartesi, Ağustos 06, 2012

mobi dik

Çocukluk anıları, kaybedilmiş masumiyet adı verilen ortak paydada cümbür cemaat buluşabilmemizi sağlar ve insan toplulukları arasında pek revaçta bir anlatım türüdür.  Her neyle uğraşıyorsanız, işler sarpa sardığında, çocukluğunuzdan bir anıyı anlatmaya başlayın. Hayata sıkıca tutunmuş duyarlılığınız ve ayrıntılara düşkün ince zekanız bir güneş gibi doğacak dinleyicinin yüzünde. Sağlam bir çocukluk anısı için dişimi kırarım, çocuğumu döverim. Ol hatıra ki, ruhumuzda yarattığı titreşimler, geçmişten gelip hafızamızın ücra köşelerine sinmiş duygu tortularının verdiği haz ve yaşanılanın bir daha asla tekrar etmeyeceğini bilmenin hüznünün toplamıdır.
Nostaljinin odaklandığı duygunun tekrar etmeyeceğinden söz ediyorum ama, dur bakayım. İlkokuldayken sınıfça kitap fuarına gitmiştik. Dönüşte öğretmen bizden fuarda görüp sevdiğimiz bir kitabı ve neden sevdiğimizi yazmamızı istedi. Bütün sınıf bir şeyler yumurtladı. Sıra okumakta olduğunuz satırların yazarına gelince, ihtişamla tahtaya kalktı ve Herman Melvil’in Mobi Dik adlı kitabını çok sevdiğini söyledi. “Neden,” diye sordu öğretmen. “Çünkü kalın bir kitaptı,” dedim. Evet, kalındı benim için sadece ve o yaşta kalın bir kitap okumaya meyletmek (ama okumamak) iftihar edilecek bir şeydi. Büyüyünce nesnelerin görünüşlerinden faydalanarak böbürlenmeyi bıraktım ama sanırım Mobi Dik’in haklı hiddetini üzerime çektim ve lanetlendim. Tahtanın önünde kalın kitaplarla hava atan tıfıl, şimdi meslek hayatında kısa ve öz yazdığını düşündüğü hiçbir şeyi beğendiremez oldu. Yazı kısa mı? Yetersiz. Derdini anlatıyor ama. Daha uzun yaz. Sayfalar dolusu çöp çıktı postadan. Oh, ne harika. Karşılığında aynı hacimde bir şeyler yazmalı. Yazamazsan araya parça koymalı. Çocukluğumdaki kaypak ben çoğalarak geri dönmüş, hayatımı istila ediyor.

Hiç yorum yok: