Cumartesi, Ağustos 04, 2012

kabil ile tatil - 2

Raymond Chandler’in elveda guzelim romani tatile dogru giden otobus yolculugunda epey oyaladi beni. Sahile indigimde sona gelmistim. Marlowe’un sinik varolusculugu, kotuluk dolu sehir, tehlikeli kadinlar ve polisiye cepte serisine hep ayni onsozu yazan Ahmet Umit… Hikayeye dair onemli ipuclarini neden onsozde yazma geregi duyuyor diye hayiflanirken sonrasinda dustugum durum daha acikli oldu. “Philosophy of film noir”, film noir ve temel aldigi edebiyat turunde ne var ne yok hepsinin hikayesini bastan sona anlatiyordu. Ama makaleyi kaleme alanlari suclayacak degilim. Turun felsefesine dair cikarimlar yapmak icin hikayelerin uzun cozumlemelerine basvurmak sart gibi.
Film noir’in analizinde onemli yer tutan femme fatale’e iliskin aciklamalarin az otede okudugum saramago’nun ve dolayisiyla mitolojinin (saramago’nun ciplakligini daha dikkate deger buluyorum tabii) lilith soylenine ne kadar benzedigini gormek sasirtti beni nedense. Bunun baska bir yerde ve zamanda milyon kez kayitlara gecmis bir saptama oldugunu tahmin etmek zor olmasa da…
Makaleler icinde yol aldikca deleuze’un rizomatik labirenti, schopenhauer’in karamsarligini falan okuyoruz. Altinda durdugum kocaman gokyuzu ve yuzume vuran deniz sesi anlamsiz ya da baska bir dunyaya ait kilmiyor bu kavramlari. Pek heyecan verici meseleler, Grange ya da Brown sinifina ait bir seyden daha surukleyiciydi ne yalan soyleyeyim.
Bir de burada muzik calmiyor. Doganin sesini dinleyelim diye. Ama beynimizi besleyen sehrin ses vanalarini bir anda kapatinca yoksunluk krizi kacinilmaz oldu. Imdadimiza yetisen alva noto + blixa bargeld isbirligi. Mimikry. Bize biraz sehri taklit et blixa. Kanalizasyonlardan surunerek geri donecegiz sana nasil olsa. Kafiye oldu.

Hiç yorum yok: