Pazar, Mart 11, 2012

simmel, kültürün bir tarihi olmasının nedenini açıklarken yaşam ve yapıt arasındaki çatışmadan söz ediyor iki saat boyunca okumak zorunda kaldığım önsözden sonra:
hayatın yaratıcı hareketinin, hayata ifade ve gerçekleşme formları sunan birtakım yapıtlar ürettiği her yerde, buna kültür deriz: yasalar, sanat eserleri, din vb. bunlar, hayatın kesintisiz akışını içlerine alıp ona form ve içerik, ufuk ve düzen kazandırır. fakat hayat sürecinin bu ürünlerinin kendine özgü bir özelliği vardır: ortaya çıktıkları andan itibaren kendilerine ait sabit birer forma sahiptirler... bu formlar, hem kendilerinden uzaklaşan yaratıcı hayatı taşırlar, hem de bunu takiben içlerine dolan, ama bir süre sonra kuşatamaz oldukları hayatı... ilk oluşma anlarında hayatlka uyumlu olabilirler; ama hayat kendi evrimini sürdürdükçe, bu formlar katılaşıp sabitleşmeye başlar, hayata yabancı, hatta düşman hale gelirler. (modern kültürde çatışma)
görmezden gelinemez varlığını halen tüm şiddetiyle sürdüren bir olguya dokunan ya da onu kibirli kollarıyla saran/sarsan otoriter yapının köhneliğinden yakınıp, o olgu üzerinde -aslında hiç de gerekmiyorken- yeni bir otoriter yapı oluşturulmaya çalışılması (ve elbette eskisinin kötülüğünün ileride tekrar hortlatılmak üzere gölgelerin arkasına saklandığı unutulmamalıdır), kültür dünyamızın devinmeye devam ettiğinin umut verici bir işaretidir. ya da: ben neden dert ettim ki bunu kendime?

Hiç yorum yok: