Pazartesi, Ağustos 31, 2015

tonypandy

yirminci yüzyılın ilk yarısında polisiye romanlar yazan (ve yazık ki ancak yüzyılın ilk yarısı kadar bir ömür yaşayan) josephine tey'in daughter of time adlı romanı zamanın kızı adıyla bizde de yayınlandı.  tey'in müfettiş alan grant karakterinin son maceralarından biri olan romanda, tarih kitaplarında iii. richard'ın tahtı garantilemek için işlediği iddia edilen yeğen cinayetlerinin gerçekliği tartışılıyor. ancak bu bir dönem anlatısı değil. müfettiş hasta yatağında tarih kitapları, belgeler ve biyografilerle haşır neşir halde iii. richard'ın masumiyetini kanıtlamaya çalışıyor. shakespeare'in oyunu sayesinde konudan az çok haberdar olmakla birlikte, plantagenet ve tudor hanedanlarının soy sop kütüklerine biraz aşina olsaydım öyküye daha çabuk ısınabilirdim belki. ana damarı her zaman bulamasanız da, bir kitapta kafanızda soru işareti uyandıracak başka gizemlere rastlayabilirsiniz.


tey'in öyküsü tarih kitaplarında anlatılanların gerçeklerle bağdaşmayan, yanlı, (hadi sözü esirgemeyelim) ideolojik ifadeler içerebileceği ana fikrine doğru ilerlerken maceranın sonuna kadar anahtar kelime olarak kullanılacak bir terim ortaya atılıyor: tonypandy. müfettişin yamağı (sivil bir karakter bu), tarihin abartılmış olayları ile ilgili boston katliamı'nı örnek gösteriyor. 1770'de kırmızı urbalıların boston'da kalabalığa ateş açarak beş sivili öldürdüğü, altısını ise yaraladığı arbede (wikipedia'dan baktık canım). bizim yamaktan aynen alıntılıyorum:
"şans eseri boston katliamı'nın bir grubun nöbetçi askere taş atmasından ibaret olduğunu öğrendim. toplam dört kişi ölmüş. ben boston katliamıyla büyüdüm bay grant. bu katliamı her hatırlayışımda yetmiş santimlik göğsüm şişerdi. [...] işin aslının herhangi bir amerikan lokavtında polis ile grevciler arasında çıkmış arbedeye dair yerel bir haberden öte değer taşımadığını öğrenince, ne kadar şaşırdığımı anlatamam.
karakterin kafasında katliam için sayısal bir alt limit var. dört kişinin ölmesini onun için daha sıradan kılanın sendikal bir eylem olması beni iyice pirelendiriyor. devam ediyoruz. müfettiş bunun bir tonypandy olduğunu söylüyor. tonypandy mi? güney galler'de bir yer adıymış. müfettişe göre güney galler'e gidersek 1910'da hükümetin askerlere ateş açtırarak, hakları için grev yapan galli madencileri öldürdüğünü duyarmışız. halbuki işin aslı öyle değilmiş:
"rhondda vadisi halkının sertlik yanlısı kesimleri büsbütün çığrından çıkmıştı. dükkanlar yağmalanıyor, mal mülk tahrip ediliyordu. glamorgan emniyet müdürü tebaasını korumak için içişleri bakanlığından asker talebinde bulundu. [...] churchill, askerlerin isyancı kalabalığıyla yüz yüze gelme ve bu kalabalığın üzerine ateş açmak zorunda kalma olasılığı karşısında o kadar dehşete kapılmıştı ki, [...] yağmurlukları dışında hiçbir silahla donatılmamış bir grup sade, sağlam büyükşehir polisini gönderdi. [...] isyancılarla bütün temas, silahsız londra polisi tarafından sağlandı. bütün bu olay sırasında sadece bir-iki burun kanadı [...] tonypandy buydu. işte askerlerce açılan ve galler'in asla unutamayacağı ateş buydu."
tey'in sendikaya alerjisi mi vardı bilmiyorum. yine wikipedia'dan bakalım. olayların çıkış noktası maden şirketinin adi bir lokavt oyunu. churchill anlatıldığı gibi yerel yetkililerin olayı gözlerinde büyüttüklerini düşünmüş ama sonradan gelen talep üzerine bölgeye asker de göndermiş. üstelik askerler yağma olaylarının yaşandığı geceden önce konuşlanmış. o gece yaşanan vandallıkla ilgili şöyle bir cümle geçiyor wiki'de: "there was little looting, but some rioters wore clothes taken from the shops and paraded in a festival atmosphere." (bunu da ben hafiften cımbızladım, itiraf ediyorum.) 500 sivil, 80 polis yaralanmış. bir madenci başına aldığı darbeyle ölmüş. sayıların gerçeği yansıtmayabileceği söyleniyor çünkü pek çok madenci tutuklanma korkusuyla hastaneye gitmemiş. tey'in kitabı "ertürk yöndem'le anadolu'dan görünüm"e dönüyor. bizim coğrafyamızda bu iktidar söyleminin hiç modası geçmediği için trt nostaljisine de pek gerek yok hani.

bakın yamak ne cevap veriyor tonypandy hikayesinin aslını dinledikten sonra:
"evet boston olayıyla hemen hemen paralel. basit bir mesele, siyasi bir sonuç için birileri tarafından muazzam boyutlara getiriliyor." (paralel lafı buraya rastlantı eseri mi gelmiş?)
iii. richard'ın masumiyeti için girişilen mücadeleyi takip edecek kadar tarih bilgim yok derken kitapla günümüz koşullarında sınıfsal bir mücadeleye girişiyorum. abartılı bir tepki mi acaba? tey'den ilerki sayfalarda bir gol daha geliyor. 17. yüzyılda iskoçya'da dini gerekçelerle birtakım suçlar işleyen ahitçilerle (covenanter) ira'yı karşılaştırıyor müfettiş:
irlanda'da ira neyse, ahitçiler de iskoçya'da oydu. küçük, uzlaşmaz bir azınlık ve hristiyan milleti sürekli rezil eden kana susamış bir topluluk. pazar günleri gizli ayin yerine kiliseye mi gittin? pazartesi günü kalktığında ahırını yanmış veya atlarını sakatlanmış bulabilirdin [...] doğrusu ira'dan daha kötüydüler çünkü işin içinde bir beşinci kol unsuru vardı. hollanda'dan finanse ediliyorlardı ve silahları hollanda'dan geliyordu. [...] vaazları sırf kışkırtmaydı. [...] çağdaş hiçbir hükümet, böyle bir tehdit karşısında o dönemin hükümeti kadar sabredemezdi [...]
ilk beyin fırtınasının sonunda yamağın açılan üçüncü gözü hakkında müfettişle kurduğu diyalog olayı özetliyor aslında:
müfettiş: "ilk kez bir polise benzediğinizi görüyorum."
yamak: "kendimi bir polis gibi hissediyorum. bir polis gibi düşünüyorum."
netice olarak kitap, iii. richard'ı tonypandy etkisinden kendince kurtarıyor ama gerçek tonypandy için başka tonypandy'ler üretiyor. polis gibi, iktidar gibi düşünerek...

Hiç yorum yok: